31 Ocak 2012 Salı

Mutluluk....

Karın yağmasını fırsat bilip Barış,kızkardeşim,Bahar ve ben dışarı çıktık.Kar topu oynayıp,Barış'ın kızağı ile kaymak dahil her türlü numarayı denedik.En sonunda işi iyice abartıp karın üstüne sırtüstü yattım.Bir süre gökyüzünü seyrettim sonra daha önce denediğim şeyi denedim ve mutlumuyum diye düşünmeye başladım.Evet mutluydum.Bilimsel bir araştırma değil benim söyleyeceklerim ama daha öncede denediğim için sizlerle paylaşıyorum.




Mutluluk, düşünmeyi gerektirir ve tabi yavaşlamayı.O an yani düşündüğünüz an evrenden uzak bir yerden kendinize baktığınız ve zamanı durdurduğunuz an mutlu olduğunuzu fark ettiğiniz andır.Kısaca kaybolduğumuz mikro dünyamıza, büyük bir pencereden bakıp soluklanmaktır.Sanmayın ki çok uzun sürecek hayır bu bir andır.Yaşadığımız dünyada daimi mutluluk istesekte mümkün olmaz zaten.Ama Dostoyevski'nin dediği gibi 'Mutsuz olmadığımızı farkettiğimizde mutluyuzdur aslında.'
İşte karın üstüne uzandığım an, her bir kar kristalinin birbirine benzemediğini parmak izimiz gibi farklı olduğunu düşünüp,dünyanın nasıl mükemmel yaratıldığını düşündüm.Sonra nefes almanın, sağlıklı olmanın  ne büyük bir nimet olduğunu düşündüm.Eğer yaşantımızda ciddi sağlık sorunları,bir yakınımızın kaybı, ciddi ekonomik sıkıntılar yoksa mutluluğun bir çok temeli hayatımıza atılmıştır aslında.En büyük mutluluk tüm bu farkındalıkları yaşayıp şükretmek ile geliyor.Karın üstünden kalktığımda içimde  inanılmaz bir huzur vardı şükretmenin,farketmenin ve hissetmenin mutluluğu.Soğuk kış gününde tüm sıcak düşüncelerin, sizi sarıp sarmalayıp mutlu etmesi dileğiyle....:))

30 Ocak 2012 Pazartesi

Kısa kısa.....



Sakıp Sabancı Müzesi, Hollanda ve Türkiye arasındaki diplomatik ilişkilerin 400.yıldönümünün kutlanacağı 2012 yılının en kapsamlı sergisini düzenliyor.22 Şubat'ta açılacak sergide Rembrandt başta olmak üzere Hollanda resminin en önemli isimlerinin bulunduğu 59 sanatçının yapıtları olacak.Hazırlıklarının  iki yıldır  yapıldığı bu sergi 10 Haziran'a kadar sürecek.

                                     
Romanlarını severek okuduğum Nazlı Eray'ın son kitabı Halfeti'nin Siyah Gülü çıktı.Ben Pazar günü aldım ama elimdeki kitap bitmediği için henüz başlamadım.Kitap sever arkadaşlarım için Nazlı Eray bu kez Mardin'de.....))



Tasarım ürünlerine ilgi duyuyorsanız Takkunya tişörtten,tabloya,kupadan çerçeveye geniş bir yelpazede İstanbul konseptli ürünler sunuyor.İnternet sitesi aracılığı ile makul bütçeyle satılan ürünleri satın alacağınız adres takkunya.com.....))





28 Ocak 2012 Cumartesi

Duyguların Rengi ( The Help)

Karlı,soğuk bir günde en iyi yapılacak işin film izlemek olduğuna karar verip bilgisayarın başına geçtim.Geçtiğimiz günlerde 26 Şubat'ta yapılacak Oscar ödülü için adaylar açıklandı.Bir çoğunu izlemekle beraber en mükemmelini ıskalamışım.Bizde gösterim tarihi 10 Şubat olarak açıklanmış The Help filminin.146 dakika süren ama zamanın  nasıl geçtiğini hiç ama hiç anlamayacağınız mükemmel bir film.1960 yıllarında geçen ırk ayrımcılığını çok naif bir dille anlatıyor.Açıkçası Hollywood için göstermelik bir günah çıkarmamı yoksa samimi bir yüzleşme mi buna siz karar vereceksiniz. İnsanların sırf tenlerinin renginden dolayı yaşanan ayrımcılık aslında çok da zarif ve kibar bir dille işlenmiş.Güney Afrika ziyaretimde orada yaşananları dinleyip, gözlemlediğimde kanım donmuştu.Nelson Mandela 'nın getirdiği özgürlük öncesi yaşananlar insanı beyaz olmaktan utandıracak düzeyde.Örneğin bir zenci asla bir beyazla aynı bankta oturamaz,bir beyaz suç işlerse zenci polis tutuklayamaz,zenciler ve beyazlar hastaneye aynı kapıdan giremez.....vb.....Liste uzayıp gidiyor siz dinledikçe boğazınız düğümleniyor.Halen gözlerinde yaşadıkları korku,çekingenlik insanı perişan etmeye yetiyor.Başımdan geçen bir olayı anlatmak istiyorum.Bir satıcıdan (kadın) iki parça seramik pano aldım.200 Ran (G.Afrika Para Birimi) uzattım.İki panonun fiatını toplayıp 200 randan çıkaracaktı.Yani 60 ve 50' yi toplayıp 200'den çıkracak.İnanın tam 15 dakika bekledim, kağıt üzerinde toplayıp çıkarması için.Zamanım kıymetli, beklemekten sıkıldım düşüncesiyle anlatmıyorum o 15 dakika öldüm öldüm dirildim.Boğazım düğümlendi konuşamadım.Öylesine çaresiz, öylesine yoksul ve eğitimsizler ki ,yardım etmek istedim talebimi  geri çevirdi. Panoyu alıp uzaklaştığımda anladığım şuydu...Evet kağıt üzerinde Mandela özgürlük getirmişti ama zihinlerde özgürlük için çok yol katedilmesi gerekiyordu.Ekonomik özgürlükten bahsetmiyorum bile  hepsinin hayatları içler acısı.Üstelik bu anlattıklarım Afrika'nın en gelişmiş ülkesi.Somali gerçeğini hiç birimiz canlı canlı yaşamıyoruz....Özetle filme dönersek, oyunculukları son derece güçlü bu film Oscar'ı kesinlikle hak ediyor.İyi seyirler....:))


27 Ocak 2012 Cuma

Dikey Bahçe











Son zamanlarda hoşuma giden tasarımlardan biri, dikey bahçe tasarımı.Özellikle Atatürk Havalimanı'nı kullananlar bilir, belediye dikey bahçe tasarımlarını hayata geçirdi.Dünyada pek çok örneği olan bu çalışma bize biraz geç gelse de çok hoş ve şık durduğunu söylemeden geçemeyeceğim.

Balkon kültürünün içinde büyüyen ‘dikey bahçe mimarı’ Fransız Patrick Blanc tarafından icat edilen ‘dikey bahçe’ler büyük şehirlerde her geçen gün popüler hale geliyor.
‘Dikey bahçe de neyin nesi’ diyenler için konuyu biraz özetlemekte yarar var. 1994′te ‘yaşayan duvarlar’ adıyla Patrick Blanc tarafından üretilen sistem, en kısa tanımıyla binaların dış yüzlerinin canlı bitkilerle kaplanması anlamına geliyor. Üç parçalı sistemde; metal bir çerçeve, PVC katmanı ve suyu dengeli dağıtmak için bir keçe tabakası bulunuyor.
Paris, New York, Londra, Tokyo gibi şehirlerde her geçen gün ilgi gören ‘yaşayan duvarlar’ şimdiden 200′ün üzerinde yapıya uygulanmış durumda. Fransa Ulusal Bilimsel Araştırma Merkezi’nde çalışan bilim adamı Blanc’ın ‘dikey bahçeler’ üzerine bir kitabı dahi bulunuyor. Çocukluğundan itibaren bitkilere meraklı olan Blanc, Malezya yağmur ormanlarında yetişen 2 binin üzerinde bitkinin toprağa ve güneşe ihtiyaç duymadan yaşayabildiğini keşfedip, bu bitkilerin büyük şehirlerde çoğalmasını sağlayarak ‘dikey bahçe’ mimarisinin temelini oluşturuyor.

26 Ocak 2012 Perşembe

Game of Thrones ve Alcatraz

2011 yılının efsane dizisi Game of Thrones 1.sezonu kapattı . 2.sezon için baharı beklemek durumunda kalınca  haliyle yeni dizi arayışım başladı.Önce biraz Game of Thrones'dan bahsedelim.Türkçe adı Taht Oyunları olan bu dizi fantastik macera türünde.George R.R. Martin'in "Buz Ve Ateşin Şarkısı" adlı çok satan roman serisinin aynı adlı ilk kitabından uyarlanmıştır.Konusu,yazların yıllarca sürdüğü ve kışların da bir ömür geçmek bilmediği bir dünyada, Westeros hükümdarlığı kefaretini ödemekteydi. İhanet, şehvet, ayak oyunları ve doğaüstü güçler, entrikacı güney ve yabani doğu topraklarından, soğuk kuzey ve arkasında karanlık diyarları zapt eden Kadim Duvara kadar Krallığın dört bir köşesini hırpalıyordu. Krallar ve Kraliçeler, Şövalyeler ve sürgündekiler, düzenbazlar ve asiller 'Demir Taht' için kanlı bir mücadeleye tutuşmaktaydı.Her bölümün heyecanla izlendiği bu dizinin 2.sezonunu sabırsızlıkla beklerken yeni bir dizi keşfettim.
Lost’un yazarlarından J.J. Abrams kendi yapım şirketi olan Bad  Robot ile Fringe  dizisinden sonra şimdi de Alcatraz dizisiyle bizleri ekrana kitleyecek. Fringe dizisinden sonra dediysem Fringe bitmedi takip edenler bilir. Konusu ,

21 Mart 1963′te masrafların artması ve binaların yıpranması nedeniyle Alcatraz resmen kapatıldı. Adadaki tüm mahkumlar nakledildi. Ama aslında öyle olmadı…
İşte 1963 te kaybolan mahkumlar günümüzde birden ortaya çıkıyor hem de 1963 teki halleriyle… Dizi Lost’daki gibi oradan oraya geçiyor. Lost’da adaya düşmeden evel ki hayatları adaya düştükten sonraki arasında devamlı gidip gelmişti. Alcatraz’da da günümüz ve 1963 arasında gidip geliyor. Hayli sürükleyici bir dizi ve şu anan kadar 3 bölüm yayınlandı.Lost kadar etkileyici olurmu bilmem ama izlerken keyif alacağınız kesin.Herkese iyi seyirler....:))


25 Ocak 2012 Çarşamba

Balat.....

İstanbul'un ruhunun yaşadığı semtlerden biri Balat...1988 yılında Balat ve Fener Unesco Dünya Kültür mirası listesine girdi.Ardından Avrupa Birliğinden sağlanan fonlarla restorasyon çalışmaları başlatıldı.Evler yenilendi,butik oteller ve sanat galerileri,cafeler,restoranlar  açıldı, kısaca trend semt olma yolunda ilerliyor.Benim en çok ilgimi çeken sanat galerileri oldu.  Balart Sanat Evi, Arte İstanbul Balat Sanat Meydanı, Balat Kültür Evi, cam atölyesi olan Hepsi Hikaye bunlardan birkaçı...


Balart sanat evi sanatçı Beyhan Gürsoy tarafından açıldı.Bu merkezde şu an seramik kursları mevcut .
Balat'ta görülecek diğer önemli yerlerden biri de Rezan Has Müzesi...Şu an içinde Neolitik'ten Selçuklu'ya Sessiz Tanıklar sergisi 30 Mayıs'a kadar devam ediyor.Fotoğraf çekmek sizin için bir tutku ise Balat ve Fener'de kadrajlanmış kareleri yakalayabilirsiniz.Balat’ta cafeler de değişime ayak uydurmuş. Rum Lisesi’nden aşağıya doğru kıvrılan yokuştan inince karşınıza çıkan Vodina ve Hanımeli, hem fiyatlarıyla hem de yemekleriyle tercih edebileceğiniz kafelerden...Özellikle Vodina cafe'de ev yapımı reçellerden almanızı tavsiye ederim.



Balat'ın 133 yıllık şekercisini de unutmamak lazım..Merkez şekercisi çeşit çeşit lokum ve şekerleri ile çocuklar için kaçırılmayacak bir adres..Osmanlı'da yapılan güllü lokumu, esansla değil gülle yapıyorlar...:)).

Ben çok dizi meraklısı değilim ama merak edenler için bilgi ...Bir çok dizinin çekimi burada yapılıyormuş.Öyle Bir Geçer Zamanki,Bizim Yenge ve İffet burada çekilen diziler....:))
Sömestr tatili için, eski İstanbul'u tanımak adına mükemmel bir fırsat....




23 Ocak 2012 Pazartesi

Hastasıyım.....:))

Ritim ve perküsyon ustası Ayhan Sicimoğlu'nun yeni albümü En Estambul piyasaya çıktı.Kendisini Sky Türk'te yaptığı gezi programları ile tanıdığım bu adamın hem tarzının,hem müziğinin ve hemde gezilerinin hastasıyım.Hastasıyım kelimesinin sahibi de yine Ayhan Sicimoğlu'dur.Tüm gezi programlarında zevkin ve hayranlığın en üst noktasını hastasıyım diye tarif eder.Halen Gusto programı ile Worldtravelchannel'da  kendisini takipteyim.


Ayhan Sicimoğlu ,En Estambul adlı albümünde konserlerinde hep beraber çalıştığı yerli ve aynı zamanda Latin kökenli sanatçılardan oluşan grubu ve buna ek olarak konuk müzisyenlerle çalışmış. Kimler var derseniz, Burcu Güneş, Hüsnü Şenlendirici, Sibel Tüzün, sanatçının değerli bir soprano sanatçısı olan kızı Ayşe Sicimoğlu’ nu hemen sayabilirim.Cd'nin kapağıda masal kitaplarının kenarında hareket ettirdiğimizde değişen fotoğraflar gibi yapılmış,çok şık bir tasarım olmuş...Kendisinin ailece hastasıyız.....:))

22 Ocak 2012 Pazar

Ejderha Dövmeli Kız






Geçtiğimiz yıllarda önce kitapları meşhur olmuş, ben okuma fırsatı bulamamıştım. Derken filmi çevrildi, başarılı oldu ve bu başarıya Hollywood'ta el atıp David Fincher imzalı yeni bir film yapılınca  izlemek şart oldu.Öncelikle kitabı okumadığım için keşkelerle dolu bir cümle kurup mukayese yapamıyorum.Ben filmi büyük bir keyfle izledim ve 2.5 saat gibi bir sürenin nasıl geçtiğini anlamadım. Daniel Craig ,James Bond kimliğinden uzaklaşınca daha sevimli geldi bana.  Film de  şiddet, cinayet, vahşet, tecavüz ,ensest dolu bir içerik olduğu için  18 yaş sınırı var. 
Konusu;
Asılsız bir iddia ile suçlanan Mikael Blomkvist, adını temize çıkartmak için elinden geleni yapmaya and içer. İsveç in zengin endüstri patronları arasında yer alan Henrik Vanger ise, çok sevdiği ve uzun zamandır kayıp olan yeğeni Harriet ın ortadan kaybolmasının ardındaki gerçeği aydınlatması için gazeteci Blomkvist i görevlendirir. Başı zaten dertte olan gazeteci, yeğenin ölümünden muhtemelen sorumlu olan ailenin malikanesine doğru yol alır. Bu sırada, Milton Güvenlik adına çalışan sıra dışı hacker Lisbeth Salander da Blomkvist in geçmişini araştırmakla görevlendirilir. Yolları kesişen ikili geçmişten bugüne uzanan bir cinayetler zincirini çözmeye çalışırken, aralarında hassas bir güven köprüsü de oluşacaktır.
Serinin, devamının geleceğine kesin gözüyle bakılabilir...


20 Ocak 2012 Cuma

Kaç Kalori....






Uzun bir süredir kitapçılarda yer işgal eden bir yığın diyet kitapları görüyorum...Dukan diyeti,karatay diyeti son zamanların en popüler diyet kitapları.Hatta dukan diyetinin web sayfasında boyunuzu, kilonuzu girip web adreslerine gönderirseniz, kaç kiloyu ne kadar zamanda vermeniz gerektiğine ve ne yiyeceğinize dair bilgi bile veriyor.Genel olarak gazetelerde bu konu hakkında sürekli yazıp çiziyorlar .Örn: Ağzınızdaki lokmayı 40 kez çiğneyin...E iyide daha lokma 40'a gelmeden eriyip gidiveriyor nasıl olacak geviş mi getireceğiz....:)) Yani anlamlı anlamsız bir yığın tavsiye bir yığın öğüt...En doğru yöntem kendini tanıyıp tedbir aldığın yöntemdir.Bana göre en akıllıca olan ise kalori yöntemidir.Ne kadar kalori ihtiyacın olduğunu  öğrenip ona göre hareket etmek...Bu konuda yardımcı bir web sitesi bile var. twofoods.com   sitesinde ( İngilizce) yiyeceğiniz besinin kalorisini, protein değerini,karbonhidrat ve yağ değerlerini öğrenebiliyorsunuz. Böylece bir kaç saniyelik küçük bir arama ile tükettiğiniz gıdaların içeriği hakkında fikir sahibi oluyorsunuz....Can boğazdan gelirken,keyif elden gitmesin...:))

19 Ocak 2012 Perşembe

Hamarat Diva....:))

Lise yıllarımdan beri el işi yapmaktan nefret eder nerde dikilecek ,yapılacak bir el işi var ise anneme postalardım.Nakış, dikiş,dantel hayatta hiç bilmediğim ,bilmeye de heves etmediğim konulardır. Bu yıl 40'lı yaşların hediyesi midir bilmem ama bana bir haller oldu.Elimde şiş ve yünler ile kendimi kazak örerken buldum.O bitti hızımı alamayıp 2 atkı ördüm.Hayır insan sevinir değil mi bu yaptıklarına....yok ben tam tersi panik oldum...Niye yani bunca yıl yapmadın nerden çıktı şimdi bu...:)) Hemen şişi ,örgüyü fırlattım ve toparlan kızım bu sen değilsin içine başkası kaçmış senin deyip hop eski Neval'e dönüş yaptım.Kış uzun olunca bendeki terazinin kefeleri arada bir şaşıyor...:)) Sıcak ve güneşli günlere, hayırlara vesile olması açısından ,dönüş dileğiyle....:))

18 Ocak 2012 Çarşamba

2011'in En İyi 10 Kitabı




Edebiyat eleştirmenlerinden oluşan ntvmsnbc edebiyat jürisi en iyi 10 kitabı okurları için seçmiş.
İşte 10'dan geriye doğru 2011'de yayımlanan en iyi 10 kitap:
10- Javier Marias - Yarınki Yüzün
9- Ayhan Geçgin - Son Adım
 8- Umberto Eco - Prag Mezarlığı
7- Hakan Günday - Az
6- David Foster Wallace - İğrenç Adamlarla Kısa Görüşmeler
5- Ahmet Büke - Ekmek ve Zeytin
4- Orhan Pamuk - Saf ve Düşünceli Romancı
3- Barış Bıçakçı - Sinek Isırıklarının Müellifi
2- Murathan Mungan - Şairin Romanı
1- Leyla Erbil - Kalan

JÜRİ:
*
Burcu Aktaş, Eleştirmen
*Metin Celal, Eleştirmen
*Kaya Genç, Yazar
*Murat Gülsoy, Yazar
*Semih Gümüş, Eleştirmen
*Ntvmsnbc Kültür Sanat
*Ahmet Tulgar, Yazar
*Ömer Türkeş, Eleştirmen
*Oylum Yılmaz, Eleştirmen

Listenin bir çoğuna katılmakla beraber Haruki Murakami'nin olmayışını eksiklik olarak düşünüyorum.Zira Bu yıl tüm dünyada en çok okunan yazarlar arasındaydı.Benim listemde Hakan Günday kesinlikle birinci sırada olurdu.Muhtemelen Orhan Pamuk diline alışık olmadığım bir yazar olduğu için listeme giremezdi.Leyla Erbil Kalan ise ilk fırsatta okuyacağım kitaplar arasında.....









17 Ocak 2012 Salı

Güzelleşelim....

Geçen sabah işe gitmeden anneme kahve içmeye uğradım..İyi ki uğramışım onun televizyonu hep açıktır kadın programlarını bir kulağı tv de takip eder.Sohbet esnasında gözüm tv ye takıldı Nilgün Belgün  ok gibi kirpiklere nasıl sahip olduğunu anlatıyor.Hemen tv'nin sesini açtım ve sırrına vakıf oldum...Meğer eczanelerde satılan Eeose kirpik uzatıcı serum kullanıyormuş.Hemen bende bir tane aldım.Düzenli kullanım ile 25 günde etkisini gösteren bir formül olduğu söyleniyor.Deneyip paylaşıcam bakalım doğrumu.....:))

Diğer bir keşfim akmerkez Oroblu mağazası oldu.Belkide bütün hanımlar biliyor ama ben geç keşfettim.Efendim bu mağaza kadınları ince gösteren çorap satıyor.Ayak ucundan bele kadar ince korse gibi sarıyor.Bacağı taş gibi yapıyor yani resmen hileli bir çorap..:))

16 Ocak 2012 Pazartesi

Sineklerin Tanrısı...



 Sineklerin Tanrısı” yaşları 7 ilâ 13 arasında değişen bir grup erkek öğrencinin bir uçak kazası sonucu ıssız bir mercan adasına düşmeleri ile başlar. Yetişkinlerden hiçbiri sağ kalmamıştır. Adada bir başlarına kalan çocuklar önce yaşı en büyük olanı kendilerine lider seçer, iş bölümü yapar ve düzeni sağlarlar. Ama hepsi iyi ailelerden gelen, iyi bir okulda eğitim görmekte olan bu çocukların önceleri terbiyeli, nazik, koruyucu tavırlarla başlayan yaşama tutunma çabaları bir süre sonra “iyi” ve “kötü”lerin ayrışmasına, kutuplaşmasına, kavgasına ve rekabetine dönüşür. Çocuklar bu güç savaşında zaman içinde uygarca yaşamaktan uzaklaşıp ilkelliğe, vahşiliğe ve şiddete teslim olur...
Aslında romanı çok daha etkileyici olan, medeniyet ve ilkellik arasındaki ayrımı ortaya koyan bir film...

13 Ocak 2012 Cuma

Tıpta Mucize Bekliyorum.....:))

Hayalin sınırları yoktur,olmamalıdır da.Ben biraz zor bir hayal kuruyorum ama olsun kimbilir belki bir gün :))
Şimdi bir doktor düşünün; hastası geliyor ve ona egolarından kurtulmak için ameliyat olmak istediğini söylüyor..Doktor gün veriyor ve hasta bir kaç saat içinde tüm egolarından kurtuluyor...Hasta ameliyat sonrası yaşamına devam ediyor..Ve işte mucize bundan sonra başlıyor...Kin yok ,binbir surat ile maskelerle yaşamak yok,öfke yok,yalnızlık yok,mutsuzluk yok,huzursuzluk yok , daha pek çok hayatı kamburlaştıran yükten kurtuluyorsunuz bir anda...Çevremize bir bakın hepimiz egolarımızla yaşamaya mahkum edilmiş gibiyiz..Herkesin türlü,türlü bu işkenceyi çektiğine tanık olursunuz.7 gün 24 saat peşimizdedir ego,hiç yorulmaz, hiç bıkmaz tam siz herhangi bir konuda ondan kurtuldum dersiniz, başka bir yerden sizi yine yakalar...Benlik duygusu ben kavramı hayat kalitemizi bozar ve bir çoğunun farkında bile olmadan yaşama devam ederiz.Aslında ego geçmişte yada gelecekte yaşar anda kalabilmeyi başaramaz...Cümlemin başında bir hayal kurmuştum, bu olmayacak bir hayal tabi  ama bizler anı yakalarsak, anda kalırsak şişmiş egolar ile baş etmek mümkün...Yeterki bunun farkındalığını yaşayalım...Egosuz bir gün dileğiyle....:))

12 Ocak 2012 Perşembe

Frene Basma Devam....Hindi Zahra ,Beautiful Tango

Hız Çağının En Anlamlı Şiiri

Tanrım,

Beni yavaşlat.

Aklımı sakinleştirerek kalbimi dinlendir...

Zamanın sonsuzluğunu göstererek bu telaşlı hızımı dengele...

Günün karmaşası içinde bana sonsuza kadar yaşayacak tepelerin sükunetini ver .

Sinirlerim ve kaşlarımdaki gerginliği,
belleğimde yaşayan akarsuların melodisiyle yıka, götür.

Uykunun o büyüleyici ve iyileştirici gücünü duymama yardımcı ol...
Anlık zevkleri yaşayabilme sanatını öğret;
bir çiceğe bakmak için yavaşlamayı,
güzel bir köpek ya da kediyi okşamak için durmayı,
güzel bir kitaptan birkaç satır okumayı,
balık avlayabilmeyi, hülyalara dalabilmeyi ögret...

Her gün bana kaplumbağa ve tavşanın masalını hatırlat.
Hatırlat ki yarışı her zaman hızlı koşanın bitirmediğini ,
yaşamda hızı arttırmaktan çok daha önemli şeyler oldugunu bileyim...

Heybetli meşe ağacının dallarından yukarıya doğru bakmamı sağla.
Bakıp göreyim ki, onun böyle güçlü ve büyük olması yavaş ve iyi büyümesine bağlıdır...

Beni yavaşlat Tanrım ve köklerimi yaşam toprağının kalıcı değerlerine doğru göndermeme yardım et.
Yardım et ki, kaderimin yıldızlarına doğru daha olgun ve daha sağlıklı olarak yükseleyim.

Ve hepsinden önemlisi...

Tanrım,

Bana değiştirebileceğim şeyleri değiştirmek için CESARET,
Değiştiremeyeceğim şeyleri kabul etmek için SABIR,
İkisi arasındaki farkı bilmek için AKIL ve
Beni aşkın körlüğünden ve yalanlarından koruyacak DOSTLAR ver...

Wilfred A.Peterson


Marş gibi her gün okumak lazım ....:))

10 Ocak 2012 Salı

Keyif Zamanı....



Waldeck, Memories......

Hayata Dair.....

YAŞADIKLARIMDAN ÖĞRENDİĞİM BİRŞEY VAR
Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi
Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten
Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği

İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne
Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa
Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır
Kopmaz kökler salmaktır oraya

Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını
Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin
Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara
Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin

İnsan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğine
Hem de tüm benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına

İnsan balıklama dalmalı içine hayatın
Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına

Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar
Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın
Değişmemelisin hiç bir şeyle bir bardak su içmenin mutluluğunu
Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın

Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle
Çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı
Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına
Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı

Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara,göğe,bütün evrene karışırcasına
Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır
Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana

Ataol BEHRAMOĞLU

8 Ocak 2012 Pazar

Güzel ve Yalnız Ülkeme

Severim Nuri Bilge Ceylanı ama bu sevgim Güzel ve Yalnız Ülkeme sözlerinden kaynaklanmıyor...Yönetmenliğini başarılı bulurum.Sinemada kaçırdığım  ,Cannes Büyük Jüri Özel Ödülü’nü alan “Bir Zamanlar Anadolu’da” filminini sonunda izledim. Film ile ilgili bir sürü cevap bulamadığım sorular var ayrıca otopsi sahnesi fazla uzun tutulmuş.Öte yandan karekterler gerçek, bizden ve çaresizlik gayet iyi işlenmiş.Ancak savcı ve komiserin bunalımını anlamama rağmen, doktorun bunalımını anlamadım.Morgda inceleme yapılırken maktülün soluk borusunda toprak bulunduğu halde doktorun  bir şey bulunmadı şeklinde rapor yazdırmasını da çözemedim . Havada asılı kalan sorularım ve ben filmi bitirdik ...Sonuç film sizi yoruyor,huzursuz ediyor ve yalnız bırakıyor..

CİTTASLOW (Sakin Şehir)

 Yavaş hareketinin Türkiye’de yaygınlaşması için yapılan çalışmalar sonucunda 2010 yılında Akyaka, Yenipazar, Gökçeada ve Taraklı kentleri Cittaslow olmak için çalışmalara başlamıştır. Nüfusu 50.000'in altında olan kentler önceden belirlenmiş 59 kriteri yerine getirmek durumundadır.Kentlerin Cittaslow olması o yöredeki yerel yemeklerin, ürünlerin, zanaatlerin, mimari yapının, doğanın korunması aynı zamanda bu kentlerin kalkınması anlamına gelecektir...Bu şehirlerin hızla artması dileğiyle....

6 Ocak 2012 Cuma

Keyifli Bir Gün....




Uzun zamandır belgesel film izlemiyordum hata etmişim ....
Bu izlediğim farklı ve başka ,bambaşka...Life In A Day ( Dünyada bir gün) ...Dünyanın dört bir yanında yaşayan insanların bir gününü anlatan bir yapıt. Yaşamlar gerçek. Kesitler gerçek. Acılar gerçek. Mutluluklar gerçek. Bu yapıta genel olarak bakıldığında herkes figüran, ama aslında herkes tek tek başlı başına kahraman. Sonuç olarak harika bir derleme. Konusu ,herkesten 24 Temmuz 2010 günlerini anlatan bir video günlüğü çekmeleri istenmiş. 192 ülkeden toplam 4.500 saatlik başvuru arasından seçim yapılmış. Sonuç, günlük hayatın evrenselliğini anlatan, tuhaf olduğu kadar göz alıcı bir kolaj, 21. yüzyıl yaşamının nasıl olduğunu gösteren, uzun metrajlı, müthiş “röntgenci” bir film.

5 Ocak 2012 Perşembe

Güney Afrika Notları

Gezme tutkunuyum ve işim gereği bir çok ülkeye seyahat etmem gerekiyor.Geçen Ekim ayında piyango Güney Afrika'ya çıktı.Çok sevindim tabi ama internetin başına geçip bilgi toplamaya başlayınca açıkçası bir hayli tedirgin oldum.Ben bu tedirginliği boş yere yaşadığımı gidince anladım...Sebeplerini madde madde açıklayacağım ve gitmek isteyen olur düşüncesiyle işe yarayacak gözlemlerimi sıralıyacağım....
1-Öncelikle Cape Town son derece güvenli bir şehir...Sizi korkutmalarına aldırmayın...
2-Şehri araba kiralayarak gezin ,tahmin edemeyeceğiniz kadar çok vakit kazanıcaksınız.
3-Victoria&Alfred Waterfront bölgesindeki otelleri seçmek ,gece keyifli bir yemek ve alışveriş için doğru bir seçenek.
4-Mutlaka Masa Dağı'na çıkıp eşsiz manzaranın tadını çıkarın.
5-Her şehirde bilmediğiniz bölge ve ara sokaklardaki kadar tehlike sizi bekiliyor.Cape Town diğerlerinden farklı değil...
6-Cape Of Good Hope ,gezinin yol güzargahı ,manzarası bile buraya gitmek için başlı başına bir neden....
7-Kirstenbosh Botanik bahçesini kesinlikle atlamayın.Hatta ben piknik yapmadığım için üzüldüm ,siz hazırlıklı gidip orada yiyin,için...Saatlerin nasıl geçtiğini anlamıyacaksınız.Bu bahçenin en önemli özelliği dünyanın hiç bir yerinde göremeyeceğiniz endemik bitki türlerine sahip olması....
8-Stellenbosch, Franschhoek bölgeleri şarap meraklılarının vazgeçimez yeri....
9-Robben Island ...Nelson Mandela'nın yıllarca yattığı hapishane bu adada...Yarım günüzü alıyor ama değer...Her ne kadar yürek burksada....
10-Boulders Beach sevimli penguenleri ile harika bir yer....
11-Company's Gardens şehrin merkezinde huzurlu bir bahçe...Tavsiye ederim beyaz renk sincapı ilk defa burda gördüm...
12-Greenmarket Square....sevdiklerinize süs eşyası,takı,biblo,el yapımı ürünler alabileceğiniz harika bir pazar ben kendimi kaybetmiştim...
13-Bo-kaap ...Müslüman Malezyalıların yaşadığı şirinmi şirin bir başka yer...Evlerin renkleri inanılmaz güzel...
Görülecek çok yer var ben müzeleri gezmeye fırsat bulamadım ama siz District Six Museum'ı kaçırmayın...Tabii safari yapmayıda ihmal etmeyin...Bir çok firma size safari zevkini yaşatıyor...

Cape Town'dan bir kaç kare....

Miguel Sokağı

Miguel Sokağı.....Bir solukta okuyup bitirdiğim içimi ısıtan bir kitap....Miguel Sokağı 2001 yılında Nobel Edebiyat Ödülünü kazanan V.S. Naipul'un öykülerini içeriyor. Sokak sakinleri ustalıkla o kadar net çizilmiş ki her birini kendi mahallenizde yaşıyor sanırsınız. 

Sokakta kimler yok ki... Sokak kadınları, şairler, ayaktakımı düşünürleri, serseriler.. Hepsi birbirlerine ve mahallelerine sevgi ile bağlıdır. Her mahallede olduğu gibi burada da kavgalar, dramlar, aşklar, umutlar yaşanır. Naipul'un anayurdu Trinidad'da geçen öykülerde hepimiz çocukluğumuzdan birşeyler buluruz....

2 Ocak 2012 Pazartesi

Labirent ve Ömrümüzden Bir Sene


Ömrümüzden Bir Sene

Aile-dostluk,mutluluk-hüzün,yoldaşlık,yalnızlık,bir doğum ve bir ölüm.....
The New York Times ve Entertainment Weekly gibi yayınların ilk on listelerinde yer alan Mike Leigh’nin bu son dramı, evli bir çiftin hayatını bir yılın dört mevsimi süresince takip ediyor. Hepsi de hüzünden mustarip arkadaşları, iş arkadaşları ve aileleriyle çevrilmiş Gerri ile Tom, yine de kendi sonbaharlarına kadar mutlu kalmayı başarıyor.

Etrafınızdakilere mutluluk saçmak, onların dertlerini dinlemek, onları rahatlatmak... Kim istmez acaba ömrünün sonlarını, hatta tümünü Tom ve Gerri gibi birer çift olarak geçirmeyi.

Labirent


Her ne kadar Tolga Örnek imzalı belgesel ve filmleri severek izlesemde bu film beni biraz hayal kırıklığına uğrattı.Özellikle 1.ci yarı oldukça ağır bir tempoda ilerledi.Oyunculukları açısından Timuçin Esen ve Meltem Cumbul'u başarılı bulsam da  benim için ortalama bir filmdi.Zaten ne zaman çok iyi yorum okuduğum bir Türk filmine gitsem bu hayal kırıklığını yaşıyorum.Sanırım bir daha yorum okumayacağım.......


Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...