28 Aralık 2012 Cuma

Yıldönümü...



Bugün, blog yazılarımda birinci yılımı doldurdum.Başlangıçta böyle bir blog yazma hayalim yoktu.Düzgün ve istikrarlı bir yazı hayal etmiştim.Dürüstçe söylemek gerekirse, umduğum gibi olmadı.Hakkını vererek yazamadım ve blogumla ilgilenemedim.Hani biraz çocuğu ile ilgilenmeyen bir anne gibi hissettim kendimi.Sevgili blogum, kör topal bir yaşını kutluyor yani.Tam anlamıyla düzgün yapmamak beni üzdü,içime sinmedi açıkçası.Vakit ayıramamak geçerli bir neden değil diyebilirsiniz, ancak gerçekten kimi zaman bilgisayarı bile açacak zamanım olmadı.Ama bir de iyi yanından bakmam lazım.Bu aleme dalınca blog yazılarının hakkını veren insanlar gördüm.Tanıştım diyemiyorum henüz kimseyle tanışmadım.Çok iyi yazan arkadaşların bloglarını takip edip okumak bile zevkti benim için.İyi kitaplar,iyi filmler,iyi yorumlar,iyi yemekler,iyi geziler,iyi tavsiyeler hepsi benim için ayrı bir değerdi.İnsan kendi bakış açısını kimi zaman yeteri kadar geniş tutamayabiliyor.İşte o zaman başka arkadaşların yazıları sizin farketmediğiniz noktalara değinip ufkunuzu açabiliyor.Yada deneyimlemediğiniz yeni yerler öğreniyorsunuz.Özellikle duygularını çok iyi ifade eden arkadaşların yazılarını okumak ayrı bir keyifti benim için.Sonuç olarak blog yazılarında tembel bir yıl geçirdim diyebilirim.Acaba blogumun ismini "Tembelin Günlüğü" mü yapsam ne dersiniz...:))

Geçen yıl yeni yılda, kendim için uzun uzun dilekler de bulunmuştum bu yıl öncelikle ülkem için barış,huzur,mutluluk getirmesini diliyorum.Kendim için istediklerim sadece sağlık ve huzur, diğerleri bir şekilde gelir nasılsa...:))

21 Aralık 2012 Cuma

Mikro Minyatür...

Minyatür sanatından açılmışken,bir başka başarılı  minyatür sanatçısı ile devam edeyim dedim.Mikro minyatür sanatçısı Hasan Kale, Türkiye’de mikro objeler üzerine çıplak gözle çalışan tek sanatçı.Uzun yıllardır büyük bir emekle çalışan sanatçının, birbirinden ilginç malzeme ve eserleri var.Kelebek kanadı, makarna,yengeç bacağı,çivi, toplu iğne başı, balık pulu, mercimek gibi küçük ve üzerine çalışılması zor objelere İstanbul manzaralarını resmeden ve hayal gücüyle gerçeği buluşturan sanatçının eserlerinden bazıları;






Eserlerine ancak büyüteçle bakılabilen Hasan Kale'nin  şimdiki hedefleri arasında tay tüyüne, incir çekirdeğine ve hatta saç teline İstanbul silüetleri çizmek varmış.Geçen bahar sergisini kaçırmıştım, umarım bir sonraki sergisini yakalarım...:))


16 Aralık 2012 Pazar

Minyatür Ayaklanması



Minyatür sanatçısı Günseli Kato'nun Minyatür Ayaklanması isimli sergisi 03.01.2013 tarihine kadar Dolmabahçe Sarayı Sanat Galerisi'nde sergilenecek.
At figürlerinin baskın olduğu sergide Günseli Kato, geleneksel minyatür sanatını kendine has bir üslupla çalışmış.Geleneksel malzemelerin dışına çıkarak pek çok yeni malzeme kullanmış.Minyatür sanatına ilgi duyuyorsanız farklı bir gözle bize yansıttığı çalışmalarını görmenizi tavsiye ederim.

8 Aralık 2012 Cumartesi

Yağmur Yağmıyorsa....

Eğer sizde benim gibi yağmurun sesini sevenlerdenseniz  www.rainymood.com 'a tıklayınız.


4 Aralık 2012 Salı

İki Kitap...

Saatleri Ayarlama Enstitüsü

Bir çok kitapseverin hayatının belli dönemlerinde başlayıp, bir türlü bitiremediği romanlardandır.Aslında eşim gözümü korkuttu, ama korktuğum kadar beni zorlamadı.Tabi kabul etmek gerekir ki, ağır ilerleyen bir kitap.
50 yıl önce yazılmış olmasına rağmen, bugüne uyarlanan bir roman.Doğu-Batı sentezi(yada bocalaması), insanoğlunun menfaat peşinde koşuşu,bürokrasiye sıkışıp kalışı oldukça net bir ifade ile anlatılmış.Osmanlıca kelimeler zaman zaman sizi boğsa da, okunması kolay,merak uyandıran  bana göre eğlenceli bir kitap.

Türk meseleleri üzerine yıllardır değişmeyen sorunlar,hala günümüzde gözlemlediğimiz müteşebbis ve üçkağıtçı insan tiplemesi ile Ahmet Hamdi Tanpınar aslında zamansız bir komedi kitabı yazmış.Bir 50 sene daha geçse, aynı zevkle okunacağını düşünüyorum.

Bir Maskenin İtirafları

Önce kendim bir itirafta bulunayım,sırf yazarı tanımak için okudum.Ölüm şekli beni hayli ürperttiği için yazarın düşünce dünyasını merak ettim.(Yukio Mişima ve beraberindeki dört arkadaşı, Japonya Silahlı Kuvvetleri'nin Tokyo'daki Ichigaya Kampı'nı bastı. Komutanı sandalyesine bağladılar ve imparatorluk haklarının yeniden tesis edilmesi için hazırladıkları manifestoyu okudular. Mişima "seppuku" (samurayların belirli bir topluluk önünde gerçekleştirdiği geleneksel Japon intihar biçimi) ile intihar etti. Eylemi gerçekleştirenlerden biri, intiharın tamamlanması için Mişima'nın başını kılıçla kesti.)Bu yazıyı geçen yıl gazete de okuduğum da çok etkilenmiştim.Bu okuduğum ilk kitabı. Mişima, bir ergenin kendi bedeni üzerinden giriştiği yaşam ve ölümle hesaplaşma sürecini, insan zihninin en uçlardaki serüvenlerinden birine dönüştürüyor. Ölüm, kan ve intihar saplantısı, modern yaşamın reddi, eşcinsellik gibi temalar üzerinde yoğunlaşıyor, her satırıyla ürpertici bir yolculuğa çıkarıyor.



İnsanların sosyal baskılardan kendisini korumak amacıyla bir "maske" arkasına saklanması gerçeğini, en çarpıcı şekilde gözlerimizin önüne seren bir roman.Ancak kan ve şiddet ile ilgili gözlemleri ve hazzı konusunda yollarımız ayrılıyor.Okurken, sınırları zorlayan bir edebiyatçı olduğunu düşünmeden edemedim.Yazarın, Yaz Ortasında Ölüm adlı kitabını okuyup daha net bir fikre sahip olacağımı düşünüyorum.

28 Kasım 2012 Çarşamba

Geçen Haftanın Kısa Özeti....

Geçen hafta oldukça yoğun geçtiği için blog yazmaya zaman ayıramadım.Önce Monet sergisi ,ardından Contemporary ,sonrasında Rüstempaşa Camii'ni çinileri için ziyaret ve Pandeli Restaurant .Bu hafta vize telaşı nedeniyle ders çalışıyorum.(Tarih  dersinin bana en kolay geleni Osmanlıca dersi diye düşünmüştüm ama yanılmışım.Bir hayli zorlayacak gibi görünüyor.Arapça bilmeme rağmen işin içinden çıkmakta zorlanıyorum.)Neyse gelelim yukarıda saydığım yerler hakkındaki yorumlara,
Monet sergisini çok beğenmekle birlikte sergi bitimindeki video gösteriminin, sergi başında ve daha sakin bir yerde olması gerektiğini düşünüyorum.Zira, çoluk çocuk alışveriş yaparken bizler oturduğumuz yerde gürültüden bir hayli rahatsız olduk.Bu küçük eleştiriden sonra sıra olumlu gözlemlerimde.Özellikle Türk çocuklarının tıpkı yabancı ülkede gördüğüm çocuklar gibi, resim öğretmenlerinin yönelttiği düşündürücü sorulara maruz kalmasına bayıldım.Çocuklarımızı testten kafalarını kaldırıp düşünmeye zorlamayı nihayet becereceğiz galiba.Üstelik kulak misafiri olduğum bücürler, çok akıllıca cevaplar veriyorlardı...:))




Sergide, izlenimcilik akımına ismini veren Claude Monet’nin Giverny Bahçesi’ndeki evi, geç dönem bahçe manzaraları, nilüferler ve ünlü Japon köprüsü tablolarının yanı sıra, yakın arkadaşı ressam Auguste Renoir imzalı Monet ve eşi Camille’in portreleri, kişisel eşyaları ve fotoğrafları da yer alıyor.

Diğer gezim Contemporary idi.Patricia Piccinini'nin eseri (ilk resim) başta olmak üzere bir çoğuna bayıldım.Bu yıl geçen yıla göre sergiye ilgi bir hayli yoğundu.Ben sergiden çıkarken içerisi tıklım tıklımdı.Çıktığımda ayaklarım da derman kalmamıştı ama, olsun buna değdi.Serginin en güzel yanı eserlerin yaratıcıları ile bir araya gelme şansınızın olması.







Geldik Rüstempaşa Camii'ne.Ben çini ödevim olmasa, bu caminin ne yerini, nede  yolunu bilirdim.Ama ne büyük cehaletmiş.Meğer Türkiye'nin en güzel çinilerine sahip camisiymiş.Üstelik biz bihaber yaşarken, turistler akın akın ziyaret edip, her bir çini panonun fotoğrafını, mest olmuş vaziyette çekiyorlar.Hem sevindim hem utandım.Demek ki ben bu kursa gitmesem, İstanbul'da varlığından bir haber yaşadığım harika bir camiyi hiç bilmeyecekmişim.İçi öylesine mükemmel ki, en güzel İznik çinilerine sahip ,kesinlikle görmenizi tavsiye ederim.Kanuni'nin damadı için Mimar Sinan'ın yaptığı bir camii. İşte çinilerinden bir bölümü:




Ardından, Atatürk'ün yemek yediği meşhur, Pandeli Restaurant. 1901 yılından beri kimleri ağırlamamış ki.Mısır çarşına yolunuz düşerse uğrayın derim.

Bu yoğun geçen haftaya kitap fuarını da sığdırdım.Onu yazmayı unutmuşum.Kendimi öyle bir kaptırmışım ki 35 kitapla fuardan döndüm.Daha fazla almama eşim engel oldu desem.....:)) Bu fuarda bir tek Ataol Behramoğlu'na denk gelip kitap imzalattım.Diğer yazarları ıskaladım....:)) 
Şimdilik bu kadar aldığım kitapları sonra konuşuruz...:))

22 Kasım 2012 Perşembe

DunHuang'ın Renkleri...

2012- 2013 Çin- Türkiye Kültür Yılı dolayısıyla T.C.Kültür ve Turizm Bakanlığı , Çin Kültür Bakanlığı, DunHuang Akademisi ve China Arts & Entertainment Group ile birlikte düzenlenen ''DunHuang'ın Renkleri:İpek Yolu'na Açılan Büyülü Kapı' sergisi, Yunan, Roma, Budist, Hinduist, Gandhara sanatları ve OrtaAsya üslupları gibi Doğu ve Batı kültürlerinin birarada eridiği bir pota olarak kabul edilen DunHuang Mağaraları'nı İstanbul'a taşıyor.


Dünya Kültür Mirasları arasında yer alan ve tarihi İpek Yolu üzerindeki ayrıcalıklı konumu nedeniyle tarih boyunca farklı din ve kültürlerin buluşma noktası olan Çin'in DunHuang bölgesindeki DunHuang Mağaraları'ndan eşsiz sanat eserleri Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Tophane-i Amire Kültür Sanat Merkezi'nde sergilenmeye başlandı.7 Ocak 2013'e dek izlenebilecek olan 'DunHuang'ın Renkleri- İpek Yoluna Açılan Büyülü Kapı" sergisi beş ana bölümden oluşuyor. 
Sergide üç büyük mağaranın aynı ölçülerdeki yapımının reprodüksiyonu, 28 parça duvar resmi, 21 adet heykel, 250 parça küçük rölyef,10 adet eski müzik aleti, tuğla sanatı eserleri, sutralar, mağara sanatları yapımında kullanılan malzemeler yer alıyor. 
Sergi kapsamında 20-30 Kasım tarihleri arasında her gün 'DunHuang: Rüya Ülkem' başlıklı drama dans gösterisi Gangsu Eyaleti Dans Topluluğu tarafından sergilenecek. Gösteriler saat 18:30'da Tophane-i Amire Kültür Sanat Merkezi Tek Kubbe Salonu'nda yer alacak.

15 Kasım 2012 Perşembe

Uzun Hikaye...



Mustafa Kutlu'nun aynı adlı eserinden uyarladığı Uzun Hikaye filmini, dün annemle birlikte izledik.Sonuç filme bayıldım.Beş para etmez filmleri, manşet manşet gözümüze sokan basın, maalesef bu film ile ilgili hak ettiği yorumu yapmadı.Babam ve Oğlum filminden sonra, ağladığım ikinci film olduğunu söylemeliyim..Sadece duygusal değil, aynı zamanda düşündüren(bir yanı ile sosyalizmi öven,diğer yanı ile anti sosyalist göndermeler yapan),geçmişte yaşanan insani ilişkileri özleten,aşkın çok derin yaşanabileceğini gösteren,dürüstlüğün ve doğruluğun prim yapmadığını anlatan ,bir babanın küçük bir çocuğa, yaşam enerjisini nasıl da sevgiyle aktardığını gösteren harika bir filmdi.Hele kapanış müziği, filme son derece yakışmış.Uzun süredir dinlemediğim, beni çocukluğuma taşıyan sanat müziğinin eşsiz eserlerinden, Ah Bu Gönül Şarkıları ile filmden  gözlerim ıslak ayrıldım.
İlk defa Kenan İmirzalıoğlu'nu farklı bir karakter de izledim ve rolünün hakkını verdiğini düşündüm.
Bazen eğlenerek,bazen  hüzünlenerek ama çoğunlukla bir ailenin dayanışmasını ve mutluluğunu gıpta ile izyeceğiniz güzel bir yapıt.Ve vurucu replik "Kaderin yayı kurulu durur, gün gelir boşalır....:))


14 Kasım 2012 Çarşamba

Cumartesi veTanrı Beni Görüyor Mu?



Sadece bir günün anısını çağrıştıran ismine karşılık, okunduğunda tüm aileyi ve yaşamını tanıtan bir roman. Londra'da bir Cumartesiyi, Irak savaşına karşı halkın duyarlılığını, doktor bir baba ve avukat annenin çocuklarına tutumunu, meslek seçimlerinde onları desteklemelerini ve büyükbabanın rolünü, şiiri, müziği, beklenmedik tesadüfleri yaşamı hissediyor, yaşıyorsunuz.
Aslında Post-11 Eylül dönemini anlatan bir kitap.Bu tarz yazılan pek çok kitap oldu.Ama daha önce Kefaret kitabından etkilendiğim için Ian McEwan'dan okumayı tercih ettim.Yazarın akıcı  dilinden çok, beni etkileyen tıp bilimine yönelik araştırması ve tanımlaması oldu.Mutlu giden her hayatın, bir an içinde, nasıl da kırılgan olabileceğinin güzel bir örneğini veren, sürükleyici bir romandı ve tabi yine İlknur Özdemir çevirisiyle.

Murat Gülsoy'dan okuduğum ilk kitap.İtiraf etmeliyim ki öncelikle kitap kapağına vuruldum.İspanyol ressam Pere Borrell Del Caso’nun en bilindik tablolarından olan “Eleştiriden Kaçış”. Zekice kurgulanmış tıpkı kitap kapağındaki çocuğun şaşkın gözleri gibi, sizi şaşırtan farklı üslubuyle düşündüren bir kitap Tanrı Beni Görüyor Mu?.Yazarın farklı bir anlatımla bir araya getirdiği 19 öyküsü, ortak buluşma noktaları olarak yaşamı ve yaşamın yarattığı soruları seçiyor. Kitapta grafik ve illüstrasyon gibi anlatım araçlarından da yararlanılıyor.
Murat Gülsoy'un öykü kitabı, rüyayla gerçeklik, farklı kimlikler, farklı anlatım biçimleri, farklı algılar, farklı arayışlar içerisinde, bana göre, okuru son derece ilginç bir dünyaya götürüyor.

12 Kasım 2012 Pazartesi

Hoşçakal İstanbul...

Çırağan Palace Kempinski Sanat Galerisi, 86 yaşındaki Fikret Otyam'ın "Hoşçakal İstanbul" adlı sergisine ev sahipliği yapacak. Otyam'ın "Hoşçakal İstanbul" sergisi, Anadolu'nun emekçi kadınlarını, dağlarını, derelerini, göllerini, denizlerini, keçilerini, eşeklerini, evlerini, çadırlarını sanatseverlerle buluşturuyor. Otyam'ın, tuval üzerine akrilik boyalarla yaptığı eserlerinden oluşan sergi, 27 Aralık'a kadar Çırağan Sarayı'nın giriş katındaki Sanat Galerisi'nde günün her saati ücretsiz olarak sanatseverlerin ziyaretine açık olacak.

 

5 Kasım 2012 Pazartesi

7. Contemporary...

Contemporary Istanbul, dünyanın dört bir yanından uluslararası galeri, koleksiyoner ve sanatseveri İstanbul’da 7. kez bir araya getiriyor. 22-25 Kasım 2012 tarihleri arasında İstanbul Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı ile İstanbul Kongre Merkezi’nde  gerçekleşecek olan 7. Contemporary Istanbul’a dünyanın en önemli galerileri arasında yer alan Marlborough Gallery de katılacak.7. Contemporary Istanbul’a 55’i yurt dışı, 45’i yurt içi olmak üzere 100 çağdaş sanat galerisi ve 600 sanatçı katılacak.

 

Tüm detaylara Contemporary Istanbul’un  web sitesi www.contemporaryistanbul.com’dan ulaşabilirsiniz.

 

2 Kasım 2012 Cuma

24 Saat Yetmiyor...



Blog yazılarımı okuyan bazı arkadaşlarım düzenli yazmadığımdan şikayetçi.Haklılar, çünkü yetişemiyorum.Bir gün bana yetmiyor.Neden;
-Anneyim.Barış'la bu yıl sınav yılı olduğu için daha fazla ilgileniyorum.Boş vakitlerinde onun istedikleri ile meşgul oluyorum.Bu durumda kendi isteklerimin bir kısmı rafa kalkıyor.
-İkinci bir üniversite de yeniden öğrenciyim.(İstanbul Üniversitesi Tarih Bölümü) Doğal olarak ders çalışıp vizelere hazırlanmam gerekiyor.
-Ev hanımıyım.(Maalesef) Bu yıl, yanımda çalışan yardımcım ayrıldığı için, yemek ve temizlik işi de bana kaldı.
-Yurtdışı Eğitim Danışmanıyım.
-Eski mesleğimin bir uzantısı olan borsa ile ilgileniyorum.Bu günlerde boğa piyasası hakim olduğu için daha fazla vakit ayırıyorum.(Ama ayı piyasasının eli kulağında, o zaman bir parça rahatlayacağım.)
-Babamı hastaneye yatırdığımız için onu ziyarete gidiyorum.(Uzun süreli bir yatış gibi görünüyor.)
-Annem tek kaldığı için onunla da ilgilenmem gerekiyor.
-Yarım günümü çini kursuna ayırıyorum.
Listeye bir eş olduğumu,arkadaşlarım olduğunu ve akrabalarımı da ilave edince neden yetişemediğim anlaşılıyordur.Benim gibi gezme tutkunu bir kadın, bu bayram hiç bir yere kıpırdayamadı.Gezme olayı Temmuz ayına kadar ertelendi.Tabi ben on parçaya bölünmeden sağ salim yaz ayına çıkarsam...Gelelim blog işine.Açıkçası yazmak ve başka blogları takip edip, okumak çok zevkli.Yazma konusunda her ne kadar acemi olsam da, arada buraya da yetişmeye çalışıyorum.E daha ne olsun, siz söyleyin nasıl günlük blog yazabilirim?

31 Ekim 2012 Çarşamba

Bir Kitap,Bir Film...

"Sabrın sonu selamettir." diye boşuna dememişler.576  sayfalık kitap nihayet bitti.Sanmayın ki beğenmedim.Çok beğendim ama cidden ağır ilerleyen bir kitap.Yusuf Aksu karakteri evimizde yaşayan biri gibi oldu.Bir süre sonra, ben de üzülmeye başladım Yusuf'a.Öyle kaptırmışım ki Yusuf Aksu'ya, kitabı okumadığım gün tuhaf bir huzursuzluk hissettim, sanki onu ihmal etmişim gibi.Kendi yarattığı yalanın içinde yaşayan bir insanın romanı bu.Yusuf Aksu ve Bayram Beyaz kendi kişiliğini bulamamış,gerçeğin farkına varamayan ve buna özlem duyan insanlar.Yalan söyleyene sempati duyulmaz, ancak bu romanda durum farklı.Üzülüyorsunuz Yusuf Aksu'ya,  üstelik Cemile gibi sahipleniyorsunuz.Oysa ki koca bir toplumun peşinden sürüklendiği, bilimsel gerçeklikten tamamıyla yoksun böyle bir yalanı kabullenmek bile imkansız.

Sonuçta biraz fazla uzatılmış olduğunu düşündüğüm, ama çok beğendiğim bir romandı.Yanlışın kolay benimsenişi,yalanın içine battıkça çıkışın imkansızlığı,geri dönüşün bir noktadan sonra başka yalanlarla katmerleşerek büyümesidir bu romanın özü.Okunmalı mı evet kesinlikle....

Cloud Atlas

Film, 6 farklı zaman diliminde gerçekleşen, altı farklı hikayeye dayanıyor.Filmde yer alan birbirinden ünlü oyuncular, her hikayede farklı karakterlere bürünmüş olarak karşımıza çıkıyor.Film benim açımdan tam bir hayal kırıklığı idi diyebilirim.Matrix ile kıyaslamaya lüzum bile görmüyorum.6 dakikalık fragman ile göz boyamaya çalıştıklarını söylemek haksızlık olmaz sanırım.


Reenkarnasyon ve iyiler ile kötülerin her dönem varlığı, bu kadar gözümüzün içine sokulmalımıydı tartışılır.Film de ayrıca, zamanın akışı içinde bütün eylemlerimizin birbiriyle bağlantılı olduğu ve birbirini etkilediği vurgulanıyor, ki bu mesaj bile kurtaramamış filmi.Sonuç, filmin  makyajı da dahil hiç ama hiç beğenmedim.Gerçi bu film, ya çok beğenilir ya hiç beğenilmez cinsinden, ama ben kesinlikle ikinci gruptanım.Bu film ile şunu çok iyi öğreniyoruz ki, en iyi başarı her daim  reklam ve pazarlamada...:))

17 Ekim 2012 Çarşamba

Game Change

Siyasi filmlerden çok keyif alamasam da, Julianne Moore hatırına Game Change'i, Hatfields&Mccoys'a ve Homeland'a tercih ettim.Amerika'nın, 2008 yılında yaşanan Sarah Palin fiyaskosunu gözler önüne seren bir dizi.Siyasetin arka odalarında yapılan hesapların, basının uyutulması için neler yapıldığının, ustaca anlatıldığı bu diziye bugünlerde taktım.


Film, o dönemi anlatan iki ayrı kitaptan senaryolaştırılmış. 64.Emmy Ödüllerinde  mini dizi veya film kategorisinde Julianne Moore  ''Game Change''deki rolüyle ''en iyi kadın oyuncu ödülünü de aldı.Darısı Oscar Ödülü'nün başına diyelim...Aslında Julianne Moore'a ilk hayranlığım" The End of the Affair" ile başlamıştı o gün bu gündür takipteyim hatunu...:)) Umarım bizimkiler, bu dizinin kötü taklitleriyle ortaya çıkmazlar...

15 Ekim 2012 Pazartesi

Mo Yan...

2012 Nobel Edebiyat ödülü, Çin'li yazar Mo Yan'a kısmet oldu.Pek çok kişi gibi ben de Haruki Murakami'nin ödül alacağını düşünüyordum.Aslında ,ödül almasına kendisi de şaşırmış.Mo Yan, bu yılın favorileri arasında dünyaca ünlü edebiyatçılar Haruki Murakami, Alice Munro ve Philip Roth'u geride bırakarak ödülün sahibi oldu.
İsveç Kraliyet Bilimler Akademisi Daimi Sekreteri Peter Englund  yaptığı açıklamada, yazarın eserlerinde halk öykülerini, tarihi ve çağdaşı harmanlayan "sanrısal realizm" ile ortaya koyduğu eserleriyle ödüle layık görüldüğünü belirtmiş.
Dilimize çevrilen kitabı henüz yok.Ama bu ödül sayesinde, çok yakında hepimizin tanıyacağına inanıyorum.
Mo, 1987 yapımı Kızıl Darı Tarlaları (Red Sorghum) adlı filme ilham veren iki romanıyla Avrupa ve ABD'de ün kazanmış.



Mo Yan, aynı zamanda Nobel Edebiyat Ödülü'nü kazanan ilk Çinli yazar oldu ve 10 milyon kron (1,2 milyon dolar) ödül almaya hak kazandı.Bakalım  Türkiye'de Murakami kadar beğeni toplayabilecek mi?

11 Ekim 2012 Perşembe

İki Kitap...


Lizbon'a Gece Treni
Tren yolculuğum, Finisterre istasyonunda son buldu.Açıkçası bu yolculuk, kimi zaman yordu,kimi zaman sıktı, kimi zaman da hayran bıraktı.Prado'nun yazdıkları, beni en fazla etkileyen yazılardı.Tabi Gregorius'a imrenmedim değil.Bir gün hayatımda bir anda her şeyi kenara itip, sırt çantamı alıp, içimdeki hayallerin yada  o an benim dikkatimi çeken konunun peşinden gidebilme özgürlüğünü yaşamak isterdim açıkçası.Bu sene okuduğum en iyi kitaptı diyemesem de kitabı sevdim.Özellikle İlknur Özdemir çevirilerini beğenerek okuyorum.Kitabın en çok 339.sayfasından etkilendim."Yol almakta olan bir trende oturur gibiyim kendi içimde."
“Gönüllü olarak binmedim, seçme hakkım yoktu, nereye gittiğimi bilmiyordum. Çok çok eskiden bir gün kompartımanımda uyandım ve tekerleklerin döndüğünü hissettim. Heyecanlıydı, tekerleklerin tıkırtısını dinledim, başımı esen rüzgâra verdim, yanımdan geçen şeylerin hızının tadını çıkardım… Rayları ve yönü değiştiremem. Hızı ben belirlemiyorum. Lokomotifi görmüyorum, onu kimin kullandığını ve makinistin güvenilir görünüp görünmediğini bilemem… Koridordan geçenleri görüp şöyle düşünüyorum. Belki onların kompartımanlarında durum benimkinden çok farklıdır. Ama oralara gidip bakamam, daha önce hiç görmediğim, bundan sonra da görmeyeceğim bir kondüktör kompartımanımın kapısını kilitleyip sürgülemiş. Pencereyi açıyorum, iyice dışarı sarkıyorum ve başkalarının da aynı şeyi yaptığını görüyorum…”


Tropik Güncesi
Gabriel Garcia Marquez'den sonra, dünya çapında en çok bilinen Kolombiyalı yazar olan Mutis,vahşi doğanın ve hayalle gerçek arasında gidip gelen düşüncelerin güncesini tutuyor.
Tropik Güncesi, akıntının tersine yapılan bir ırmak yolculuğunun romanı. Maceralarının, düşlerinin ve anılarının peşinden giden Maqroll el Gavieroun günlüklerinden oluşan roman, Mutisin eşsiz betimlemeleriyle zenginleşiyor. Gaviero yolculuğunda ölümü ve yaşamı, aşkı, arayışlarını ve anılarını yanında götürmektedir.

9 Ekim 2012 Salı

Nikbinlik...

Güzel günler göreceğiz
çocuklar,
güneşli günler göreceğiz...
Motorları maviliklere süreceğiz
çocuklar
Işıklı maviliklere süreceğiz...
Açtık mıydı hele bir
son vitesi,
adedi devir.
Motorun sesi.
Uuuuuuuy! Çocuklar kim bilir
ne harikuladedir
160 kilometre giderken öpüşmesi...


Hani şimdi bize
cumaları, pazarları çiçekli bahçeler vardır,
yalnız cumaları
yalnız pazarları..
Hani şimdi biz
bir peri masalı dinler gibi seyrederiz
ışıklı caddelerde mağazaları,
hani bunlar
77 katlı yekpare camdan mağazalardır.
Hani şimdi biz haykırırız
Cevap:
açılır kara kaplı kitap:
zindan...
Kayış kapar kolumuzu
kırılan kemik
kan.
Hani şimdi bizim soframıza
haftada bir et gelir
Ve
çocuklarımız işten eve
sapsarı iskelet gelir..
Hani şimdi biz...

İnanın :
güzel günler göreceğiz
çocuklar
güneşli günler göreceğiz
Motorları maviliklere süreceğiz
çocuklar
ışıklı maviliklere süreceğiz.


Nazım Hikmet Ran

8 Ekim 2012 Pazartesi

Cloud Atlas...

Nihayet Cloud Atlas 26 Ekim'de gösterimde.6 dakikalık bir fragman hazırladıklarına göre bir hayli iddealı.
Hatırlarsanız bir dönem Matrix ile yatıp Matrix ile kalkmıştık...:))  Matrix filmiyle adlarını duyuran Wachowski kardeşlerin, Koş Lola Koş filmiyle adını duyuran yönetmen Tom Tykwer ile ortak yapım olarak yönettikleri ve David Mitchell’ın romanından uyarlanan film Bulut Atlası, güçlü kadrosuyla da dikkat çekici bir yapım gibi görünüyor.
 Tom Hanks, Halle Berry’nin başrolde yer aldığı muhteşem oyuncu kadrosunun diğer isimleri şöyle: Oscar ödüllü Jim Broadbent , Hugo Weaving, Jim Sturgess, Doona Bae, Ben Whishaw, James D’Arcy, Zhou Xun, Keith David, David Gyasi, yine Oscar ödüllü Susan Sarandon  ve Hugh Grant.



100 milyon dolar bütçesi ve iddiali oyuncu kadrosuyla merak uyandıran film, 6 farklı hikayeden oluşuyormuş.
Umarım beklentileri boşa çıkarmaz...:)) Ben sırf Tom Hanks için bile gidilebileceğini düşünüyorum... 

5 Ekim 2012 Cuma

Sizin İçin Sanat...

UNISEF Türkiye Milli Komitesi'nin yararına hayata geçen www.sizinicinsanat.com adlı siteden ünlü ressamların orjinal eserlerinin kopyasını satın alabilirsiniz.


Projenin amacı, koleksiyonerlik bilincini yeni nesillere  aktarmanın yanısıra, sanattan zevk almayı bir ayrıcalık olmaktan çıkartarak, kitlelerin günlük yaşamlarına mal etmektir.
Koleksiyonda yer alan her bir eser, tek örnek ve orijinaldir.
Bu koleksiyondan satın alacağınız her bir eserle, bugünün çocuklarına Unicef vasıtasıyla
bir hediye vermiş, yarının çocuklarına ise oluşacak koleksiyonunuzla bir miras hazırlamış olacaksınız.
Hem yetişkinler ve hem de çocuklar açısından  kaçırılmayacak bir fırsat...:))

2 Ekim 2012 Salı

Etkinlikler...

Nasa Sergisi

30 Eylül-22 Aralık tarihleri arasında Amerikan Havacılık ve Uzay Dairesi'nin (Nasa),insanoğlunun uzay serüvenini anlatan sergisi Marmara Forum'da sergileniyor.
İnsanlığın uzay merakı ve uzayla ilgili çalışmalarını aktaran "NASA: A Human Adventure" sergisi, OPET Petrolcülük A.Ş. ana sponsorluğunda ve Marmara Forum'un katkılarıyla Türkiye'ye getirildi. Sergide, insanlığın uzay macerasının tarihsel anlatımının yanı sıra, uzayla ilgili teknolojik gelişmeler ve donanımlarda sunuluyor. Marmara Forum içerisinde yeralan Expo Center'da 2.500 m² alanda 300'den fazla özel parçanın yer aldığı "NASA: A Human Adventure"da, orijinal araçlardan ve motorlardan parçalar, astronot kıyafetleri ve aksesuarları, önemli parçaların özel maketleri yanında, uzayla ilgili özel film gösterimleri de yer alıyor.


 Claude Monet Sergisi

İzlenimcilik akımının isim babası,büyük Fransız ressam Claude Monet,olgunlıuk dönemi eserleriyle İstanbul'da.Monet'in bahçesi isimli sergi uzun süre açık kalacak ne yapıp edip gidip serginin tadını doya doya çıkarmak lazım.9 Ekim -6 Ocak tarihleri arasında bir günü bu güzel sergiye ayırın derim....:))



Şarap Festivali

Doluca'nın İstanbul Kadeh Kaldırıyor etkinliği yedinci kez yapılıyor.Şarapseverler şişe açtırma zorunluluğu olmadan 79 farklı lezzeti 14 farklı restoranda tadabiliyor.Ayrıntılı bilgi için www.istanbulkadehkaldiriyor.com.


29 Eylül 2012 Cumartesi

Sen-De-Gel...

Hayat duruşunu sevdiğim isimlerden biridir, İbrahim Betil. Onun bankacılık alanında ki başarısını bilmeyen yoktur.Bankacılık sektöründen ayrıldıktan sonra, kendini toplumsal çalışmalara adayan ender insanlardan biridir.Halen Toplum Gönüllüleri, Öğretmen Akademisi, Uluslararası Hrant Dink Vakıflarında ve ENKA Adapazarı okullarında yönetim kurulu üyesi olup, sınai ve mali sektörde çeşitli şirketlerde yönetim kurulu üyeliği ve danışmanlık yapmaktadır.Kısacası hayatını ,toplum yararına dolu dolu geçiren bir isim.Şu aralar Sen-De-Gel Derneğin'deki çalışmaları ile adından söz ettiren İbrahim Betil'in başarısını TV'de hayranlıkla izledim.Bir süredir Gambiya'da Balıkçılık ve Hayvancılık Projesi ile ülkede sosyal ve ekonomik kalkınmaya katkıda bulunmuş ve yoksul ülkelere balık vermek yerine, balık tutmayı öğretmenin en canlı örneğini bizlere ispatlamıştır.


Çorbada bizim de tuzumuz bulunsun diyenlere hatırlatma:Uzun vadeli çalışabilecek, İngilizce bilen gönüllülerin çabalarıyla ve bağışlarla çalışmalarını sürdüren Sen-De-Gel Derneğinin web adresi sen-de-gel-org.blogspot.com/ .
Daha ayrıntılı bilgiye internet adresinden ulaşabilirsiniz.




26 Eylül 2012 Çarşamba

Ortaya Karışık...

-Sahaf Festivali'ne gidildi.5-10 lira arası bir yığın kitap alındı.
-Kitapçıların çoğu nakit çalışıyordu, buna isyan edildi.Gerçi bir bakıma iyi oldu, bulduğumu götürürdüm.
-Eski İstanbul resimleri toplandı.
-Arkadaşımla Beyoğlu'nda yemek yenilip eve dönüldü.
Günün en güzel iki fotoğrafı paylaşıldı.Biri yol düşkünlerine, diğeri evlenecek olanlara hediye edildi..:))




Fotokritik'in  mükemmel fotoğraflarından biri (arabalı foto)...:))
Fotoğraf düşkünleri için bilgi  www.fotokritik.com

24 Eylül 2012 Pazartesi

İki Kitap...

Proust'un Paltosu



Marcel Proust, 1922 yılında Kayıp Zamanın İzinde'yi tamamlamasının ardından, hayata gözlerini yummuş ve arkasında yığınla not,mektup,defter ve kişisel eşyalar bırakmıştır.Kitapta adı geçen Jacques Guerin, sıkı bir Proust hayranı olarak  kişisel eşyalarını, defter ve notlarını toplamış , uzun yıllar muhafaza ettikten sonra Guerin'in ölümüyle de bu hazine Fransa'da Carnavalet Müzesi'ne aktarılmıştır.Gerçek bir bibliyofil ile tanışmak ve Proust'un hayatı hakkında bilgi edinmek isteyenlerin zevkle okuyacağı bir kitap olduğunu söyleyebilirim.

Çin Daması

Meksikalı bir yazar olan Mario Bellatin'in kitabı olan Çin Daması huzursuz edici bir hikaye.Anlatıcı bir jinekolog.58 yaşında evliliğinden  mutsuz ve uyuşturucu kullanan bir oğlu var.Roman iki bölümden oluşuyor.1.bölümde jinekoloğun hayatı anlatılıyor.2.bölümde ise hastalarından birinin küçük oğlunun anlattığı hikaye var.Size düşen, roman bittiğinde bu iki bölümü bir arada yorumlamak.İlgiyle okuduğumu söyleyebileceğim ilginç bir kitaptı....:))

Şimdi sırada arkadaşımın tavsiye ettiği ve pek çok blogda kitapseverlerin beğeniyle bahsettiği Lizbon'a Gece Treni var...:))

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...