31 Aralık 2012 Pazartesi
28 Aralık 2012 Cuma
Yıldönümü...
Bugün, blog yazılarımda birinci yılımı doldurdum.Başlangıçta böyle bir blog yazma hayalim yoktu.Düzgün ve istikrarlı bir yazı hayal etmiştim.Dürüstçe söylemek gerekirse, umduğum gibi olmadı.Hakkını vererek yazamadım ve blogumla ilgilenemedim.Hani biraz çocuğu ile ilgilenmeyen bir anne gibi hissettim kendimi.Sevgili blogum, kör topal bir yaşını kutluyor yani.Tam anlamıyla düzgün yapmamak beni üzdü,içime sinmedi açıkçası.Vakit ayıramamak geçerli bir neden değil diyebilirsiniz, ancak gerçekten kimi zaman bilgisayarı bile açacak zamanım olmadı.Ama bir de iyi yanından bakmam lazım.Bu aleme dalınca blog yazılarının hakkını veren insanlar gördüm.Tanıştım diyemiyorum henüz kimseyle tanışmadım.Çok iyi yazan arkadaşların bloglarını takip edip okumak bile zevkti benim için.İyi kitaplar,iyi filmler,iyi yorumlar,iyi yemekler,iyi geziler,iyi tavsiyeler hepsi benim için ayrı bir değerdi.İnsan kendi bakış açısını kimi zaman yeteri kadar geniş tutamayabiliyor.İşte o zaman başka arkadaşların yazıları sizin farketmediğiniz noktalara değinip ufkunuzu açabiliyor.Yada deneyimlemediğiniz yeni yerler öğreniyorsunuz.Özellikle duygularını çok iyi ifade eden arkadaşların yazılarını okumak ayrı bir keyifti benim için.Sonuç olarak blog yazılarında tembel bir yıl geçirdim diyebilirim.Acaba blogumun ismini "Tembelin Günlüğü" mü yapsam ne dersiniz...:))
Geçen yıl yeni yılda, kendim için uzun uzun dilekler de bulunmuştum bu yıl öncelikle ülkem için barış,huzur,mutluluk getirmesini diliyorum.Kendim için istediklerim sadece sağlık ve huzur, diğerleri bir şekilde gelir nasılsa...:))
21 Aralık 2012 Cuma
Mikro Minyatür...
Minyatür sanatından açılmışken,bir başka başarılı minyatür sanatçısı ile devam edeyim dedim.Mikro minyatür sanatçısı Hasan Kale, Türkiye’de mikro objeler üzerine çıplak gözle çalışan tek sanatçı.Uzun yıllardır büyük bir emekle çalışan sanatçının, birbirinden ilginç malzeme ve eserleri var.Kelebek kanadı, makarna,yengeç bacağı,çivi, toplu iğne başı, balık pulu, mercimek gibi küçük ve üzerine çalışılması zor objelere İstanbul manzaralarını resmeden ve hayal gücüyle gerçeği buluşturan sanatçının eserlerinden bazıları;
Eserlerine ancak büyüteçle bakılabilen Hasan Kale'nin şimdiki hedefleri arasında tay tüyüne, incir çekirdeğine ve hatta saç teline İstanbul silüetleri çizmek varmış.Geçen bahar sergisini kaçırmıştım, umarım bir sonraki sergisini yakalarım...:))
Eserlerine ancak büyüteçle bakılabilen Hasan Kale'nin şimdiki hedefleri arasında tay tüyüne, incir çekirdeğine ve hatta saç teline İstanbul silüetleri çizmek varmış.Geçen bahar sergisini kaçırmıştım, umarım bir sonraki sergisini yakalarım...:))
16 Aralık 2012 Pazar
Minyatür Ayaklanması
Minyatür sanatçısı Günseli Kato'nun Minyatür Ayaklanması isimli sergisi 03.01.2013 tarihine kadar Dolmabahçe Sarayı Sanat Galerisi'nde sergilenecek.
At figürlerinin baskın olduğu sergide Günseli Kato, geleneksel minyatür sanatını kendine has bir üslupla çalışmış.Geleneksel malzemelerin dışına çıkarak pek çok yeni malzeme kullanmış.Minyatür sanatına ilgi duyuyorsanız farklı bir gözle bize yansıttığı çalışmalarını görmenizi tavsiye ederim.
8 Aralık 2012 Cumartesi
4 Aralık 2012 Salı
İki Kitap...
Saatleri Ayarlama Enstitüsü
Bir çok kitapseverin hayatının belli dönemlerinde başlayıp, bir türlü bitiremediği romanlardandır.Aslında eşim gözümü korkuttu, ama korktuğum kadar beni zorlamadı.Tabi kabul etmek gerekir ki, ağır ilerleyen bir kitap.
50 yıl önce yazılmış olmasına rağmen, bugüne uyarlanan bir roman.Doğu-Batı sentezi(yada bocalaması), insanoğlunun menfaat peşinde koşuşu,bürokrasiye sıkışıp kalışı oldukça net bir ifade ile anlatılmış.Osmanlıca kelimeler zaman zaman sizi boğsa da, okunması kolay,merak uyandıran bana göre eğlenceli bir kitap.
Türk meseleleri üzerine yıllardır değişmeyen sorunlar,hala günümüzde gözlemlediğimiz müteşebbis ve üçkağıtçı insan tiplemesi ile Ahmet Hamdi Tanpınar aslında zamansız bir komedi kitabı yazmış.Bir 50 sene daha geçse, aynı zevkle okunacağını düşünüyorum.
Bir Maskenin İtirafları
Önce kendim bir itirafta bulunayım,sırf yazarı tanımak için okudum.Ölüm şekli beni hayli ürperttiği için yazarın düşünce dünyasını merak ettim.(Yukio Mişima ve beraberindeki dört arkadaşı, Japonya Silahlı Kuvvetleri'nin Tokyo'daki Ichigaya Kampı'nı bastı. Komutanı sandalyesine bağladılar ve imparatorluk haklarının yeniden tesis edilmesi için hazırladıkları manifestoyu okudular. Mişima "seppuku" (samurayların belirli bir topluluk önünde gerçekleştirdiği geleneksel Japon intihar biçimi) ile intihar etti. Eylemi gerçekleştirenlerden biri, intiharın tamamlanması için Mişima'nın başını kılıçla kesti.)Bu yazıyı geçen yıl gazete de okuduğum da çok etkilenmiştim.Bu okuduğum ilk kitabı. Mişima, bir ergenin kendi bedeni üzerinden giriştiği yaşam ve ölümle hesaplaşma sürecini, insan zihninin en uçlardaki serüvenlerinden birine dönüştürüyor. Ölüm, kan ve intihar saplantısı, modern yaşamın reddi, eşcinsellik gibi temalar üzerinde yoğunlaşıyor, her satırıyla ürpertici bir yolculuğa çıkarıyor.
İnsanların sosyal baskılardan kendisini korumak amacıyla bir "maske" arkasına saklanması gerçeğini, en çarpıcı şekilde gözlerimizin önüne seren bir roman.Ancak kan ve şiddet ile ilgili gözlemleri ve hazzı konusunda yollarımız ayrılıyor.Okurken, sınırları zorlayan bir edebiyatçı olduğunu düşünmeden edemedim.Yazarın, Yaz Ortasında Ölüm adlı kitabını okuyup daha net bir fikre sahip olacağımı düşünüyorum.
Bir çok kitapseverin hayatının belli dönemlerinde başlayıp, bir türlü bitiremediği romanlardandır.Aslında eşim gözümü korkuttu, ama korktuğum kadar beni zorlamadı.Tabi kabul etmek gerekir ki, ağır ilerleyen bir kitap.
50 yıl önce yazılmış olmasına rağmen, bugüne uyarlanan bir roman.Doğu-Batı sentezi(yada bocalaması), insanoğlunun menfaat peşinde koşuşu,bürokrasiye sıkışıp kalışı oldukça net bir ifade ile anlatılmış.Osmanlıca kelimeler zaman zaman sizi boğsa da, okunması kolay,merak uyandıran bana göre eğlenceli bir kitap.
Türk meseleleri üzerine yıllardır değişmeyen sorunlar,hala günümüzde gözlemlediğimiz müteşebbis ve üçkağıtçı insan tiplemesi ile Ahmet Hamdi Tanpınar aslında zamansız bir komedi kitabı yazmış.Bir 50 sene daha geçse, aynı zevkle okunacağını düşünüyorum.
Bir Maskenin İtirafları
Önce kendim bir itirafta bulunayım,sırf yazarı tanımak için okudum.Ölüm şekli beni hayli ürperttiği için yazarın düşünce dünyasını merak ettim.(Yukio Mişima ve beraberindeki dört arkadaşı, Japonya Silahlı Kuvvetleri'nin Tokyo'daki Ichigaya Kampı'nı bastı. Komutanı sandalyesine bağladılar ve imparatorluk haklarının yeniden tesis edilmesi için hazırladıkları manifestoyu okudular. Mişima "seppuku" (samurayların belirli bir topluluk önünde gerçekleştirdiği geleneksel Japon intihar biçimi) ile intihar etti. Eylemi gerçekleştirenlerden biri, intiharın tamamlanması için Mişima'nın başını kılıçla kesti.)Bu yazıyı geçen yıl gazete de okuduğum da çok etkilenmiştim.Bu okuduğum ilk kitabı. Mişima, bir ergenin kendi bedeni üzerinden giriştiği yaşam ve ölümle hesaplaşma sürecini, insan zihninin en uçlardaki serüvenlerinden birine dönüştürüyor. Ölüm, kan ve intihar saplantısı, modern yaşamın reddi, eşcinsellik gibi temalar üzerinde yoğunlaşıyor, her satırıyla ürpertici bir yolculuğa çıkarıyor.
İnsanların sosyal baskılardan kendisini korumak amacıyla bir "maske" arkasına saklanması gerçeğini, en çarpıcı şekilde gözlerimizin önüne seren bir roman.Ancak kan ve şiddet ile ilgili gözlemleri ve hazzı konusunda yollarımız ayrılıyor.Okurken, sınırları zorlayan bir edebiyatçı olduğunu düşünmeden edemedim.Yazarın, Yaz Ortasında Ölüm adlı kitabını okuyup daha net bir fikre sahip olacağımı düşünüyorum.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)